31 Temmuz 2008 Perşembe

Suç ve ceza

Dağ, fare doğurdu.

Defalarca yazdım, ben esas olarak parti kapatılmasına karşıyım.

AKP de olsa, DTP de olsa, partiler kapatılmamalı. Suçu kim işliyorsa, o cezalandırılmalı.

Fakat Anayasa bu, yasalar böyle.

Parti yöneticileri Anayasaya aykırı davranırsa parti kapatılır diyor Anayasa… Onun için de kapatılması için dava açılan partinin oyu yüzde 5 olmuş, yüzde 47 olmuş; bunun hiçbir önemi yok; tabi ki olmamalı da.

Anayasa Mahkemesi’nin önünde üç seçenek vardı.

Birincisi davayı reddetmek.

İkincisi partiyi kapatmak.

Üçüncüsü Hazine yardımını kesmek.

Mahkeme, üçüncü tercihi seçti.

5 aydır Türkiye’yi kaosa sürükleyen, bütün gündemleri aşağıya çeken konu da böylece kapanmış oldu.

Bu karar, Türkiye’nin geleceği açısından iyi mi oldu, kötü mü oldu bilemem; herkese göre değişir. Ama bence bu denli yaşamsal bir konuda mahkeme üyeleri 3 tercihle karşı karşıya bırakılmamalıydı.

Şahsen benim yetkim olsa, başka karar tercihleri sunardım mahkeme üyelerine.

Yazının başında dağ fare doğurdu dedim ya. Çünkü milletin beklentisinin böyle olduğunu sanmıyorum.

Çünkü, herkes iyi biliyor ki; AKP, anayasayı ihlal etti, Türkiye’nin temel taşlarını yerinden oynattı. Tüm kurumların özünü değiştirmeye yönelik tehlikeli eylemlerde bulundu.

Bunun için kesinlikle kapatılmasına karşı olmama rağmen; mutlaka cezalandırılmasından yanayım. Suç varsa, ceza da olmalı.

Örneğin Başsavcının iddianâmesinde adı geçen ve gerçekten Türkiye’yi geren, sistemi geriye doğru zorlayan açıklamalarda bulunan kişilere bazı yaptırımlar uygulanmalıydı.

Cumhuriyetin kurulmasını “travma” olarak niteleyen kafalar.

“Ulemaya soralım” diyen yaklaşımlar.

“Türban, velev ki siyasi simge” diye toplumu bölen zihniyetler.

“El Kadı’ya kefilim” diye anlayışlar.

‘‘Modern bir İslam devleti olarak Türkiye, medeniyetlerin uyumuna örnek olabilir’’ diye laikliği hiçe saymalar.

“Bazıları laikliği din gibi algılıyor. Laiklik din olursa aynı anda Müslüman olunamaz. İnsan iki dine mensup olamaz” gibi kışkırtmalar.

“Meclis'e çarşaflı bile girilebileceği”ni savunanlar.

“Siz ifade özgürlüğüne tam sahip değilseniz, kapatılmamak için, önünüze engeller çıkmaması, iktidara giderken bir takoza ayağınız takılıp da düşmemek için yalan söylemeye, samimiyetsiz davranmaya, takiyye yapmaya mecbursunuz” diyen yöneticiler.

Kurumlar Vergisi Kanunu’na “sendikaların dernek, cemaatlerin ise vakıf sayılması” hükmünün getirilerek, cemaat kavramının yasalara girmesini sağlayan siyasiler.

“Ben İstanbul’un imamıyım”, “Elhamdülilah şeriatçıyım” diyen ayrımcılar…

Cezasız kalmamalıydı.

Parti kapatılmadan, bu eylemler karşılık bulmalıydı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ban AKP li değilim, hiç de oy vermedim. vermeyi de düşünmem ama sizin gibi düşünenlere de prim vermem ve sempati beslemem. etrafınıza iyi bakın yıl geçtikçe sayınız azalıyor. ayrıca AKP yi eleştirmek için kullandığınız ve bir ucuyla dine dokunan laflarınız nedeniyle "ortada" olan insanlar tarafından bile "din düşmanı" şeklinde algılanıyorsunuz haberiniz olsun. hepimiz biliyoruz ki siz sadece "islam" dinine düşmansınız. ama en azından takiye yapmayın ve açık söyleyin. ki insanlar bilsin. toplumu iki kutba sizin gibiler itiyor. biri AKP liler, diğeri de siz gibiler. yazık!


doğrucu davut