Deveye sormuşlar, “Yokuşu mu seversin, inişi mi?” diye. Hani deve de “Bu işin düzü yok mu?” demiş ya.
Bugünlerde insanlar ya şeriatçı, ya da darbeci gibi görülüyor. Bir insan şeriatçı değilse, darbecidir; ya da darbeci değilse, mutlaka şeriatçıdır!..
Böyle bir tercihe zorlanabilir mi insanlar? Mutlaka şeriattan veya darbeden yana olmak zorunda mıyız? İkisinin arasındaki, sağdan sola, demokrasinin geniş yelpazesi içerisindeki yüzlerce, binlerce düşünce, inanç, dünya görüşü tercihinin birisinden yana olunamaz mı?
“Eve Dönüş” filmini izleyenlerin hafızalarından silinmeyecek bir olay vardı.
1980 darbesi döneminde insanlara en ağır suçlama “komünist” damgasıydı.
Bir insandan intikam alacaksanız, hasmınızsa, sevmiyorsanız “komünist” ihbarında bulunmanız yeterliydi.
“Eve Dönüş” filminde de kiracısını evden çıkartamayan bir ev sahibi, kiracısının komünist olduğunu ilgili makamlara bildirir. Hatta komünist bir örgütün liderlerinden olduğunu iddia eder.
Polis sorgusuz sualsiz kiracıyı gözaltına alır… Aylar süren ağır işkencelerin ardından kiracının iddia edilen kişi olmadığı anlaşılır ve serbest bırakılır ama, kiracı evine döndüğünde, erkekliği dahil bir çok değerini de yitirmiştir. Geceleri işkence korkularıyla uyanır, eşiyle, çocuklarıyla, çevresiyle normal insani ilişkiler kuramaz. Bir kuru iftira nedeniyle hayatı kararmıştır kiracının.
Daha sonraki dönemlerde, insanlara “komünist” suçlaması para etmedi. Çünkü Türkiye’de komünist partileri kuruldu, komünizmi savunmak suç olmaktan çıktı.
Tam da bu dönemlerde Türkiye’nin başına PKK belası sarıldı… Artık sevmediğiniz kişileri, hasımlarınızı, intikam almak istediğiniz insanları “PKK’lı bölücüdür” diye ihbar etmeniz, imzasız mektuplar yazmanız yeterli hâle geldi. Bu ihbarlarla da kim bilir kaç kişi işkencelerden geçti, kim bilir kaç kişi aylarca, yıllarca cezaevlerinde kaldı, kaç kişinin hayatı karardı.
Uzun yıllar süren bu suçlamalar artık demode olunca, şimdilerde yeni bir yafta bulundu: Darbeci…
Darbeyi askerler yapar diye bilirdik. Meğer gazeteciler, işadamları, emekli askerler, öğretim üyeleri, yazarlar-çizerler de darbe yaparmış; öğrenmiş olduk.
Ergenekon soruşturması kapsamında yüzlerce kişi gözaltına alındı. Şu anda 58 kişi tutuklu.
Bu kişilerle ilgili iddianame henüz hazırlanmadı ama, suçlama “Darbe yapmak amacıyla silahlı terör örgütü kurmak veya bu örgüte üye olmak ya da üye olmadan destek vermek”…
Yani deniyor ki, Türkiye’de darbe yapmaya teşebbüs etmek suçtur… Tabi ki suçtur. Darbe, aklı başında hiçbir insanın savunamayacağı totaliter, baskıcı bir eylemdir… Demokrasinin hiçbir ilkesinin uygulanmadığı bir uygulamadır. Tamam da darbe yapma teşebbüs etmek suçsa, darbe yapmak, darbeyi gerçekleştirmek çok daha ağır bir suç değil mi? Darbe yapmak için örgüt kuranlar, bugün gözaltına alınıyor, tutuklanıyorsa; bırakın teşebbüsü, planı; resmen darbe yapanlar hakkında niye bir soruşturma, yargılama yok? Bunu anlamak mümkün değil. Yani darbeye teşebbüs edersen büyük vatan hainisin; darbe yapar, başarılı olursan kahramansın.
Darbeler, insanlara hayatı zindan eden, yasaların, anayasanın, insan haklarının askıya alındığı, keyfi uygulamaların hüküm sürdüğü dikta rejimleridir. Bu rejimden bir avuç darbeci dışında herkes zarar görür. İnsanım diyen herkesin karşı çıkması gereken bir eylemdir.
Ama darbeye karşı çıkan herkesin de şeriatçı olması mı gerekir. Asla. Al birini vur ötekine. Darbeler ne kadar insanlık dışı uygulamalarla doluysa, şeriat yönetimleri de, o kadar çağdışı, insanlık dışıdır.
Bu işin düzü yok mu demiş deve…
Şeriat mı, darbe mi diyenlere de, “Demokrasi yok mu?” demenin zamanı şimdi. Bu ses gür yükseldikçe, darbeciler de şeriatçılar da amaçlarına ulaşamaz.
Demokrasi savunucularına, yanlılarına, bu dönemde büyük görevler düşüyor.
7 Temmuz 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder