26 Ocak 2009 Pazartesi

Sadaka toplumu

Sanayi toplumu.
Tarım toplumu.
Teknoloji toplumu.
Üretim toplumu.
Tüketim toplumu….

Yörelerin, bölgelerin, ülkelerin toplumlarını daha bir çok biçimde sınıflandırmak mümkün…

Türkiye’de son yıllarda, ilk bakışta sosyal dengeleri sağlamak ve toplumun en alt gelir seviyesindeki insanların yaşamların sürdürebilmek için yürütülen bir politika gibi görünse de, aslında toplumun tüm dengelerini bozan ve olumsuz bir kültür oluşturan öylesine bir politika uygulanıyor ki; kelimenin tam anlamıyla bir “sadaka toplumu” oluşturuluyor.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu (Fakfukfon) ve belediyeler aracılığıyla yürütülen bu sistem; insanları üretimden uzaklaştıran ve tembelliğe yönlendirdiği gibi, alt gelir seviyesindeki insanlar arasında büyük adaletsizliğe yol açarak, sadece “uyanık” kesimlerin devletten haksız pay almaları sağlanıyor.

Geçtiğimiz hafta bir milletvekilinin İçişleri Bakanı’na yönelttiği soru önergesi üzerine yapılan açıklamada, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 1997-2007 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte yaptığı gıda yardımı (sadece gıda) 227 trilyon Lira… Bu rakamlara kömür, oyuncak, nakdi vs. yardımlar da eklenirse ortaya çıkan rakam, katrilyonlarla ifade edilir. Bu yardımlar, sadece Ankara’da… Ülke düzeyinde düşündüğümüzde, üretime hiçbir katkısı olmayan, adaletli dağıtıldığı konusunda hiçbir inanç oluşturulmayan yardımlar; devlet bütçesini sarsacak seviyede…

SYDF aracılığıyla dağıtılan kömür, gıda ve diğer yardımların da yine aynı şekilde, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştığı söylenemez. Çünkü valilikler ne kadar dikkat ederlerse, ne kadar araştırma yaparlarsa yapsınlar; bu yardımlardan ancak birbirleriyle ilişki ve dayanışma içinde olan örgütlü kesimler yararlanıyor. Gözlediğim kadarıyla, gıda ve kömür yardımlarından yararlanmak için kuyrukta bekleyenlerin büyük çoğunluğu birbirlerini tanıyor ve hatta hepsi akraba… Ya dernekler vasıtasıyla, ya da iletişim sayesinde birbirlerini haberdar ederek, başvurular yapıp, takip ediyorlar. Hatta öyle durumlar gözleniyor ki; aynı aileden 3-4 kişinin yardım alması mümkün. Çünkü bu tür ailelerin çoğu nikahsız ve soyadları da farklı… Ama gerçekten ihtiyacı olan, yaşlı, düşkün, ama örgütsüz insanların yararlanamadığını, hatta hiç başvuruda bulunmadıklarını görüyoruz. Varsa da sayıları oldukça az.

SYDF aracılığıyla dağıtılan katrilyonların üretime katkı sağlayacak sektörlerin kurulmasına yönlendirilmesiyle, belki de yardım alan kişilerin sürekli çalışabilecekleri bir işleri, düzenli bir gelirleri olur ama, biz bunun yerine sadece yardım yaparak, “sadaka toplumu” oluşturmayı yeğliyoruz.
SYDF ve belediyelerin yaptıkları yardımların bir de ister istemez siyasi tarafı var. Ne kadar hassas davranılırsa davranılsın, iktidar partilerinin kapılarını aşındıran talep sahipleri, oy sözü karşılığında bu yardımlardan daha çok yararlanıyorlar.

Herkes bilir ama bir Çin atasözünü tekrarlamakta yarar var. “İnsanlara balık vereceğinize, balık tutmayı öğretin” diye. Biz de elimizdeki imkanlarla iş ortamı hazırlayıp, insanların emekleri karşılığında yaşamlarını kazanmalarını sağlamak yerine, gıda, kömür, para yardımlarıyla “sadaka toplumu” yaratıyoruz.

Ve oluşan bu toplumla birlikte; dengelerin bozulduğunu, kültürel yozlaşmanın oluştuğunu, tembelliğin hakim olduğu, ahlaki çöküntülerin yaşandığı gözden kaçırılıyor ve ülkenin geleceğine büyük zarar veriliyor.

KOBOLD -Professional and Reliable

Caspar Weinberger and Klaus Kobold on the occasion of the TV programm World-Business-Review, April 1999

KOBOLDMessring GmbH, one of the leading international instrumentationengineering enterprises, was founded in 1980 by Dipl.-Ing. Klaus J.Kobold. His excellent engineering knowledge led to the enterprise soonestablishing itself in the market place due it patentable technology,high quality products and superior service. The "KOBOLD" brand namesoon became synonymous with quality and technological advance. In thefollowing years, independent KOBOLD companies were established in numerous countries worldwide.


Theinternational group of companies is led by its president and soleproprietor Klaus J. Kobold. The company's purpose is to develop,manufacture and sell instruments for monitoring, measuring andregulating the physical quantities of flow through, pressure, level and temperature.


Thedevices are used in virtually all sectors of industry. The variety ofmeasurement methods available, and the rapid adaptation to technicaladvances, are what ensure that the high application-specificrequirements set in the various branches of industry are met in full.The strong growth of the company is based on the ongoing widening ofthe range offered and is due to the acceptance of the company and its products in the world market place.

Research and Development


Ourdevelopment team solves even the most difficult measurement problems.Our experienced engineers from the most varied specialist areas usuallyfind an appropriate solution quickly. We often develop products inco-operation with our customers and thus meet the market needsdirectly.

Our technical and engineering groups undertake developments for field applications in KOBOLD laboratories and factory.

The technical knowledge, together with modern design and development methods are available in our laboratories and factory.

Constant contact with users and the requirements that our customers place on our products provide the basis for our success.

KOBOLD engineers develop and test in our own Laboratories and test facilities what is necessary and reliable for practical use.


Nothing is left to chance. Every detail is the logical consequence of achievement and use.


KOBOLD Messring-Patents

Ofthat we are justifiably proud. The years of experience and thespecialist competence of our technicians, engineers and staff cannot be better demonstrated than through our patents.

Through the years we have gathered a respectable collection of patents.

These achievements are further proof to our customers that KOBOLD is an innovative partner.
For us every new job is a new challenge.
Take us at our word and present your requirements to us.

Production and Quality Control


Plant Hofheim am Taunus - Germany

Our production plants in Germany and the United States of America produce quality products you need. Optimised production pursuant to recognised quality principles provides products that are economical, highly reliable and have a long life.


Plant Pittsburgh - USA

Plant Stuttgart-Sindelfingen - Germany

Manufacturing - our Strength
The developments of our technical and engineering groups, as well as the fulfilment of our customers requirements and orders are undertaken in our own words. This leads to three major advantages. The close relationship between our engineering and manufacturing sections ensures the ability to react quickly to customer requirements and to rapidly incorporate product improvements. Secondly, in-house manufacturing is an economic factor which is of ultimate benefit to the customer, and finally, permits reliable control of a high level of Quality Assurance.


Manufacturing Quality - Your Guarantee
Our customers have the right to receive a reliable product. Our professional pride would have it no other way. In-house
production allows us to set our own high standards for quality control. Control methods ranging from statistical sampling of instruments on the production line, to individual, 100 %, testing provide you, the customer, with the highest assurance of quality.


Consultancy and Engineering
Our highly qualified sales engineers advise you quickly and reliably. An extensive team of field staff will also advise you on site. Many products are available from our stores at short notice.

KOBOLD also offers, within the total product programme, a number of other products to complement it’s own manufactured range. The supply of these products is an additional service to our customers, whereby on the one hand the range is as wide as possible and on the other, KOBOLD undertakes to provide engineering and consultancy services at no cost to it’s customers.

Mass production yields the optimum economics to the benefit of the customer.

Yorum (0) :: Bağlantı

14/1/2009 - Recover, Repair, Recycle

Kategori: TEKNOLOJİ
Huntron Scanners
Huntron Scanners
Add Scanning Capabilites to Your Huntron Tracker Model 30 System
Tracker Model 30 shown with Scanner II underneath
Adding a Huntron® Scanner to your Tracker Model 30 system lets you access components using standard DIP clips and cables, custom cables to PCB connectors or interface to a bed-of-nails.You can compare one component with another in real-time (64 pins max.) or use your PC to automate testing and scan up to 128 pins.Huntron Scanners can be used with a Huntron Access Prober to provide Common line connections while the Prober is probing a PCB. This method gives you up to 128 selectable Commons to use. For example, you can connect the Scanner to a connector on a PCB mounted in the Prober using a common ribbon style cable. While the Prober is probing, any one of the lines on the connected ribbon cable can be selected as the Common reference. This would provide you true point-to-point testing capabilities.Note: The ProTrack Scanner will be replaced by the Scanner II and/or the Scanner 31S effective 1/1/2008. This applies to commercial sales only.Scanner II and Scaner 31S users may want to consider these Optional Accessories to enhance their test capabilities.
Highlights:
The Scanner II and Scanner 31S accessories add scanning capability to the Tracker Model 30
All Scanners have a minimum 64 pin capability
The Scanner II can scan up to 128 pins when the A and B channels are combined
The Scanner 31S use standard IDC style connectors
The Scanner II uses the common SCSI-2 (68 pin) style connectors
Up to 8 Scanner IIs can be “daisy-chained” to increase the available number of test pins
Selecting Accessories for your Scanner IIThe Scanner II accessories for interfacing to your printed circuit board come "ala carte". This means that you select the accessories you want included with your Scanner. Choose from SMT or through-hole style DIP clip and cable kits (Scanner Adapter required with Scanner II) or a mutli-pin breakout cable. Details on these accessories are provided on this page.
Specifications
Max. Number of Test pins
Scanner IIScanner 31SProTrack Scanner
128 (per Scanner)64128 (both channels combined)
Number of Channels
Scanner IIScanner 31SProTrack Scanner
212
Number of Pins per Channel
Scanner IIScanner 31SProTrack Scanner
646464
Front Panel Connectors
Scanner IIScanner 31SProTrack Scanner
SCSI-2 (68 pins)IDCIDC
Part Number
Scanner IIScanner 31SProTrack Scanner
99-039399-039999-0098
Dimensions (Scanner II and 31S)
11.1in W x 1.8in H x 8.6in D(28.2cm W x 4.6cm H x 21.8cm D)
Certifications
CE and ETL listed
Warranty
1 year limited
Supplied Accessories with Scanners
Huntron P/N
Qty
Description
Available Online?
All Scanners
06-5217
1
Manuals CD

Scanner II
98-0480
1
Interface Cable
-
Scanner 31S
98-0103
1
Cable Assembly, 20 pin clip

98-0102
1
Cable Assembly, 40 pin clip

07-1234
1
Clip, 20 pin
-
07-1230
1
Clip, 40 pin
-
98-0480
1
Interface Cable
Yorum (0) :: Bağlantı

14/1/2009 - Huntron Scanners

Kategori: TEKNOLOJİ
Add Scanning Capabilites to Your Huntron Tracker Model 30 System

Adding a Huntron® Scanner to your Tracker Model 30 system lets you access components using standard DIP clips and cables, custom cables to PCB connectors or interface to a bed-of-nails.
You can compare one component with another in real-time (64 pins max.) or use your PC to automate testing and scan up to 128 pins.
Huntron Scanners can be used with a Huntron Access Prober to provide Common line connections while the Prober is probing a PCB. This method gives you up to 128 selectable Commons to use. For example, you can connect the Scanner to a connector on a PCB mounted in the Prober using a common ribbon style cable. While the Prober is probing, any one of the lines on the connected ribbon cable can be selected as the Common reference. This would provide you true point-to-point testing capabilities.
Note: The ProTrack Scanner will be replaced by the Scanner II and/or the Scanner 31S effective 1/1/2008. This applies to commercial sales only.


Scanner II and Scaner 31S users may want to consider these Optional Accessories to enhance their test capabilities.

Highlights:

* The Scanner II and Scanner 31S accessories add scanning capability to the Tracker Model 30
* All Scanners have a minimum 64 pin capability
* The Scanner II can scan up to 128 pins when the A and B channels are combined
* The Scanner 31S use standard IDC style connectors
* The Scanner II uses the common SCSI-2 (68 pin) style connectors
* Up to 8 Scanner IIs can be “daisy-chained” to increase the available number of test pins

Selecting Accessories for your Scanner II
The Scanner II accessories for interfacing to your printed circuit board come "ala carte". This means that you select the accessories you want included with your Scanner. Choose from SMT or through-hole style DIP clip and cable kits (Scanner Adapter required with Scanner II) or a mutli-pin breakout cable. Details on these accessories are provided on this page.
Yorum (0) :: Bağlantı

8/1/2009 - NARDA EAST

Kategori: TEKNOLOJİ


Narda Microwave East has been serving the Microwave/RF components and subsystems markets for over 50 years. Under the world-renowned Narda brand name, our employees and field sales representatives take great pride in bringing the highest quality catalog and custom components to our valued military and commercial end users.

We specialize in the manufacture of:

• Passive components (couplers, power dividers, attenuators, terminations, phase shifters, detectors and adaptors)

• Electro-Mechanical and Pin Diode Based switching products

• Data drivers, oscillators and integrated assemblies for fiber optic communications systems operating at 40 GBPS and beyond

• State of the art MIC multi-function assemblies.

While it is likely that our extensive inventory and broad COTS product range will result in an off-the-shelf solution for your applications, we also excel in the development and production of custom active/passive components and multifunction assemblies, specifically tailored toward your applications.

Superior customer service, in concert with the largest microwave components inventory in the business and an outstanding quality management system insure the availability and reliability that you, our customer relies upon. So, if you are looking for an off the shelf component, or a trusted and reliable extension of your own internal engineering resources (or both), look to Narda, we hope that you will consider us today!
Yorum (0) :: Bağlantı

27/12/2008 - AMD'den çift çekirdekli iki yeni işlemci

Kategori: TEKNOLOJİ
AMD, geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız iki yeni işlemcisini kullanıcılarına sundu.

Günümüzde artık fazla ilgi görmeyen ve yerini yeni nesil işlemcilere bırakan çift çekirdekli işlemciler, bugün için kullanıcılar tarafından pek bir ilgi görmüyor olsa da, AMD geçtiğimiz günlerde bir sürpriz yaparak iki yeni çift çekirdekli işlemcisini işlemci pazarına sundu.

Çift çekirdekli olmasından dolayı kamuoyuna ayrıca resmi bir açıklama yapmaya gerek görmeyen AMD'nin Athlon X2 ürün ailesinin bir parçası olan bu iki yeni işlemcisi, sadece OEM'leri temin edilebilen 7750 ve 7550 isimlerini taşıyor. Eski 65nm (K8) Brisbane çekirdeği yerine K10 ya da Stars mimarisi üzerine kurulu bulunan Kuma çekirdeğini kullanan yeni AMD'ler, DDR2-1066 hafıza modellerini de destekliyor.

Athlon X2 6000 ile fiyatları hemen hemen aynı olan yeni AMD işlemcisi Athlon X2 7750'nin fiyat etikesi 79 Dolar olarak belirlenmiş durumda. Intel'e baktığımızda ise, bu fiyata Core 2 Duo sınıfı bir işlemcinin satın alınması pek mümkün değil. Intel, Pentium Dual-Core E2220 (2.4GHz, 65nm) model işlemcisini 74 Dolara kullanıcılara sunarken, E5200(2.5GHz, 45nm) model işlemcisininin fiyatı ise 84 Dolarlık bir fiyat etiketine sahip. Intel'in en ucuz Core 2 Duo işlemcisi olan E7200'in listelerdeki fiyatı ise 113 Dolar seviye
sinde

24 Ocak 2009 Cumartesi

Rakı içmek de bir kültür işi...


Eskileri dinledikçe; özellikle de eski şair ve yazarların rakı içme anlayışlarını öğrendikçe, şimdilerde hiçbir içki adabı olmadığını çok iyi görüyoruz.
İçki sonrası yapılan kavgalar, trafik kazaları, insanların birbirlerini kırmaları, değişen kişilikler, içki sofralarındaki sıkıcı konuşmalar, saygısızlıklar; rakıyı da töhmet altında bırakıyor.

3-4 kişilik bir rakı sofrasında, sürekli aynı kişinin konuşması, diğerlerini deyim yerindeyse teslim alması; normal zamanda kullanılmayan üsluplar, ölçünün kaçırılarak sofranın bir eğlence yeri olmaktan çıkarılıp, azap, işkence sofrası hâline dönüştürülmesi, kesinlikle içki adabından yoksunluğun sonucu olsa gerek.

Sanırım Şemsi Yastıman’a ait olan bir içki yasası var:
Birinci kadeh, vücuda yarar.
İkincisi mâkul karar.
Üçüncü kadeh, kafayı sarar,
Dördüncü, dimağı yorar...
Beşinci kadeh keseye zarar,
Altıncısı, hatır kırar.
Yedincisi, belâ arar..
Sekizinci kadeh vurur-kırar ;
Dokuzuncu kadeh... hâkim, hesap sorar...

Adam gibi içildiğinde, insanların stres atıp, zevkli, keyifli anlar yaşamasına vesile olan rakı; içki kültürünün olmadığı ortamlarda her türlü olumsuzluğa da yo açıyor. Yani, rakı içmek bir sanat, bir kültür meselesi.
Ne demiş Hayyam:
Önce kendine gel, sonra meyhaneye;
Kalender ol da gir kalenderhaneye.
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur.
Çiğsen, başka bir yere git eğlenmeye.

Orhan Veli’nin rakı aşkı da oldukça ilginç:
Eskiler alıyorum; alıp yıldız yapıyorum.
Musikî ruhun gıdasıdır; musikiye bayılıyorum.
Şiir yazıyorum; şiir yazıp eskiler alıyorum.
Eskiler verip, musikiler alıyorum.
Bir de, rakı şişesinde balık olsam.

Rakının nasıl içilmesi gerektiği, nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda, bir çok insan kafa yormuş, deneyimlerini özetleyip, önerilerde, uyarılarda bulunmuşlar. Küçük bir araştırmayla ben bunları toparladım. Yaşananları ve çevremizi gözlemlediğimizde görülen tabloyu da eklediğimizde, rakı kültürünün ne demek olduğu konusunda bakın ne sonuçlar çıkıyor:
Bedelsiz rakı içilmez. Hele devlet kesesinden içilen rakı, külliyen haramdır.

“Rakı güneş batmadan içilmez.”

Rakı şişesinin dibini görmeye değil, rakı şişesinde sevgiyi, dostluğu görmeye çalışılır.

“Rakı tek başına içilmez, duvara, masaya bakılarak içilmez, rakı zevk için içilir. Dertlenmek için içilmez, rakı sohbet için içilir.”

Adam sayısı kadar dinlenir, kendi hissen kadar konuşulur.

“Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, futbol konuşulur, anılar tazelenir.”

Rakı masasında cinsellik sohbet konusu edilmez. Güzellikler konuşulur.

“Rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla da içilmez.”

Rakıyla, cahil cesareti ortaya çıkarılırsa, zarar görülür; düşünce cesareti harekete geçirilirse, daha sağlıklı kararlar verilir.

“Rakı gürültü ile içilmez.”

Rakıya gözyaşı meze yapılmaz.

“Rakı çabuk içilmez, hemen içip masadan kalkılmaz.”

Herkesin kadehine eşit rakı doldurulur. Buradaki adaletsizliğin ne bu dünyada, ne de öbür dünyada affı yoktur.

“Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.”

Rakı masasında, sadece kendi masanla ilgilenilir; çevredekilere sadece “Afiyet olsun” denir.
“Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz, içilen kahve fincanının tabağında sigara söndürülmez.”

Rakı masasında yalan söylenmez.

“Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur. Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem de keyfi kaçar.”

Rakı masasına davetsiz oturulmaz.

Rakı masasında övünülmez, dedikodu yapılmaz.

Rakının ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır, bir de "göz mezesi" vardır ki....
“Yahya Kemal, her akşam sofrasını "kuş sütü eksik" kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş... Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, şaire şimdiki deyimle "kıyak yapmış "sofraya kırmızı trup koymamış.....

Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya, şöyle bakmış, garsonu çağırmış:

-Nerede kırmızı trup?

-Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...

-Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim,onların bazıları benim göz mezemdir!”
Rakı için çok şey söylenir,yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu'nun "Rakınâmesi" de unutulur gibi değildir: "Nükte, cinas anlayan, ahengi bezme uyan, içip zırvalamayan, işte onadır rakı".
Çilingir sofrasının mânâ ve ehemmiyeti ise apayrı. “Temiz içmek” esastır.

“Temiz içmek, içki içme terbiyesinin ilk basamağıdır ve içki sofralarının güzelliği de bu temizlikte gizlidir. Temiz içen, içkiyi amaç olarak değil araç olarak içer. O dostluğa, güzelliğe ve mutluluğa ulaşmak için içkiyi bir araç olarak kabul eder ve bu aracı kullanırken de asla kararını kaçırmaz, ölçüsünde kalır.”

İçkinin her bünyeye değişik etki yapabileceğini kabul edersek, “temiz içmek” de, her bünyenin durumuna göre ayarlanmalı, ölçü kaçırılmamalıdır. Ama deneyimli kişilerin, akşamcıların ve âlemcilerin önerdikleri ortalama miktar, 25-30 cl’dir. Bu miktar, kişiye göre birkaç cl eksik veya fazladır. Böyle bir durumda “içki tüm kötülüklerin anasıdır” diyenlere, “ana gibi yâr olmaz” deme hakkınız vardır, çünkü “temiz” içmişsinizdir.

“Çilingir sofrası, rakısıyla, mezesiyle, sohbetiyle kurulduğu mekanıyla, her şeyiyle, lezzetin çeşninin üzerine kurulmuş, her şeyiyle çeşni sofrasıdır. Rakı aheste aheste içiliyor, lezzet ala ala sindire sindire… Mezelikleri mezeleri de özen istiyor. Adabıyla içenler, rakıyı özenle hazırlanmış, az miktarda mezeyle içerler. Rakıdan bir yudumcuk aldıktan sonra azar azar alınır mezelerden, silip süpürürcesine mezelere girişmek rakı adabına uygun düşmez, görgüsüzlük sayılır. Rakı sofrasında beğenilen mezelerden az almak, ikram etmek, paylaşmak gerekir.

Bu sofrada yapılan sohbetin, sohbetlerin bile kuralı vardır. Sohbetin genel kuralı konuşma adabına dayanır. Rakı sofralarında bu adaptan ödün verilmiyor. Sohbet konularının seçimi özenle yapılıyor Genellikle de sofrayı paylaşanların en yaşlı olanı ilk konuyu seçer ve açar sohbeti. Bu sofrada sofra boyunca aynı konuda kalınmıyor sık sık konu değişiyor ve her konudan küçük giriliyor konulara ufak ufak deşiliyor konunun temeli… Konuşulanlar masa sakinleri tarafından sakince ve dikkatlice dinleniyor, mezelerde çeşni arar gibi konularda tat aranıyor. Uzatılmıyor konular pek fazla, rakıyı aheste aheste yudumlarken, dostlar hemdem olunuyor… Sohbetin konusu sporsa hele futbolsa kısa kesiliyor siyasetse, konunun sonu sıcak bir espriyle bağlanıyor. Dini konulara hiç girilmiyor. Pek tabii konuların seçimini kurallarla sınırlayamayız ama, hoş, ilginç, çekici düşündürücü konular seçiliyor genellikle Sohbetler sırasında ağırlığı ortaya çıkıyor kişinin, sofrada da kişi ağırlığınca saygı görüyor. Hafif olanlar ise ufacık bir yelle uçup gidiyor, bir daha da bu sofralarda pek bulunamıyor. Silip atıyor böylelerini rakı bir fiskede…”

Viski, şarap, cin, votka, bira ve diğer içeceklerin de kendine göre yasaları, kuralları vardır. Ama, içkilerin şahı rakıyı içerken, hakkını vermek lâzım.

Velhasıl, rakı uzmanı bir dostumuzun dediği gibi rakı ucuz olsa da çoluk çocuğa da içirsek… Adam gibi içmek kaydıyla…
Afiyet olsun.

NOT: Tırnak içindeki yazılar, çeşitli kişilerden alıntıdır.

15 Ocak 2009 Perşembe

Şeytan'ın sofrasında Kuzey Ege...



Ben, şeytanı kötü bir şey sanırdım.

Meğer değilmiş. Her derde devaymış.

Ayvalık’ın Sarımsaklı beldesinde “Şeytan Sofrası” diye bir yer var. Burası, bölgenin en yüksek ve çevreye en hâkim tepesi. O tepeye çıktığınızda irili ufaklı onlarca ada, Ayvalık’ın yanı sıra Balıkesir, Çanakkale ve İzmir’e bağlı birçok ilçe, belde ve köyü görmeniz mümkün.

Hatta Midilli ve diğer Yunan adaları da ayaklarınızın altında… Tepenin en alıcı yanı, güneş batımının, yeryüzünde görülebilecek en mükemmel biçimiyle izlenebilmesi…

Neyse. Şeytan Sofrası’nın en önemli özelliği ise, tepede şeytanın ayak izinin olması. Şeytanın boyu ne kadardır, ağırlığı, şekli nasıldır bilmem ama, temsili ayak izi 80–90 numara var. Bu ayak izinin olduğu bölüm, demir bir parmaklık içine alınmış. Yerli-yabancı herkes, bu bölüme bozuk para atıyor, çaput bağlayıp, dilek tutuyor.

Yörede söylendiğine göre, şeytanın diğer ayağının izi Kazdağı’nda bir yerlerdeymiş. Yani 80–90 numara ayakkabı giyen bir yaratığın, adım boyu 50–60 kilometre…

Evet, her gün binlerce kişi şeytanın ayak izinin bulunduğu yere para atıp, çaput bağlayıp dilekte bulunuyor. Yani bugüne kadar şeyhlerin, ermiş sayılanların, efsane isimlerin türbelerine çaput bağlanıp dilek tutulmasını çokça görmüştük de, şeytandan çocuk sahibi olmak, sınavda başarılı olmak, zengin olmak, hastalıklardan kurtulmak gibi dileklerde bulunulduğuna pek rastlamamıştık.

Hani şeytan, Allah’ın lanetleyip cennetten kovduğu bir yaratıktı.

Hani şeytan, insanın içine girip yanlış yollara sevk ederdi.

Hani, insan şeytana uyunca, olmadık hatalar yapardı.

İnsan çaresiz kalırsa, sorunları çözecek bilgi, azim ve yeteneklere sahip olmazsa, şeytandan da medet umaaar, cinden de…

Fakat, insan tatil için, inanılmaz mutluluklar yaşamak; yeşili maviyi doyasıya hissetmek için Şeytan’dan medet umarsa, onun zevki bir başka olur.

Tüm Kuzey Ege’nin ayağınızın altında olduğu bir manzarada Şeytan’ın sofrasına oturmuşsanız Sarımsaklı’da, kimse değmesin keyfinize.

Böyle Şeytan’a can kurban…

14 Ocak 2009 Çarşamba

Yeni 1.sınıf fişleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarında dinsel bir kadrolaşmanın başlaması ve üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasıyla insanların günlük yaşamlarında kullandıkları cümlelerde büyük bir değişiklik gözleniyor. Sabahları “günaydın” yerine “selamünaleyküm”; vedalarda “iyi günler” veya “hoşça kal” yerine, “Allah’a emanet ol” cümleleri tüm kesimlerde egemen olmaya başladı. Yeni yetişen neslin bu değişikliğe yabancılılık çekmemesi için ilköğretim okullarının birinci sınıf fişlerinin de acilen değiştirilmesi gerekiyor. Bir arkadaşımız, bir başka sitede birkaç örnek yazmış. Ben de bu fişleri çoğaltıyorum ve önümüzdeki eğitim sezonunda uygulanmasını talep ediyorum.

Dua et Mehmet dua et
Götür Şaban götür
istifa et Dengir istifa et
Yetmedi mi Melih yşetmedi mi?
Kazım foteri çıkart, sarık tak
Alaattin seccadeyi ser
İçki günah Hüseyin, içki günah
Hasan takkeni tak
Aslan abdest al. Al Aslan al.
Cafer tespih çek
Necati Kâbe’ye git, Hacı ol.
Nedret, boneli türban tak.
Güney, mevlüte pilav yap.
Ulaş süt iç, elhamdülillah de
Emir minareye çık.
Nihal, aşure yap
Anıl, sakal duası yaptır
Erkeklerle tokalaşma Aylin, sakın tokalaşma
Elif yakanı kapa, kapa yakanı kapa.
Emrecan ılık zemzem iç.
Emrah camiye koş, koş Emrah koş
Zikir çek Necip, zikir çek
Koş Sıla koş, kuran kursuna koş.
Şükret Ceren şükret
Figen, ibadet et.
Ece çarşaf giy.
Arzu, besmele çek.
Peyami, Kuran oku.
Görkem, yağmur duasına çık.
Zeynep, hacı yağını getir
Oruç aç İbrahim.
Çağdaş takiyye yap
Yılmaz, iftar topunu patlat.
Nurettin cübbe giy
Gülistan başını ört, ört Gülistan ört.
Kemal yumurta sat, mısır sat
Sat Kemal sat, babalar gibi sat
Çiftçi, ananı al git
Asker, yan gelip yatma
Sor, ulemaya sor
Destekle Bahçeli destekle
Tayyip yasa çıkar.
Onayla Abdullah onayla.
Tayyip tabana oyna
Kömür dağıt oy topla
Dağıt ihale dağıt
Kadrolaş AKP, kadrolaş
Tayyip amca seni çok severiz.
Gül, Abdullah gül.
Bomba at İbrahim bomba at.
Uyu halkım uyu, uyu uyu yat uyu...

13 Ocak 2009 Salı

SHADYSİDE INN SUİTES

Shadyside Inn Suites is different. Your idea of staying in a hotel is about to change. Our suites are not typical hotel rooms. In fact we do not have rooms; we only offer suites. Why are we different? Your suite is a fully furnished apartment with the same amenities as a hotel located in a residential neighborhood. It’s not just any neighborhood, it's Shadyside, Pittsburgh’s most quaint, trendy, and upscale urban area. Picture Boston’s Newberry Street, or New York’s East Village and you will get an idea of what the Shadyside area is like.

Imagine having your own apartment in the best location in Pittsburgh for as little as a day or for as long as a lifetime. Shadyside Inn Suites is as flexible as you need. Only going to be here for a night? Why not have your own fully equipped apartment? Need somewhere to stay for a month while your house is renovated? Shadyside Inn Suites is your answer. Looking to attend the University for only nine months? Shadyside Inn Suites can accommodate. Think this is going to cost you more than a hotel? Not even close. Our rates are lower, our suites are double the size of any hotel in the area, our parking is free, and our location is unrivaled.

Our suites are located within a block or two of some of the best dining, entertainment, and shopping in Pittsburgh. At your door are 135+ shops, 15+ restaurants and some of the best nightlife in the area. Shop in small boutiques, visit your favorite national store, and dine on cuisines from all over the world. Shadyside living is unmatched.

Stay in Shadyside and still be approximately 4 miles from Downtown Pittsburgh and the Convention Center and less than 1 mile from the following hospitals: Presbyterian, Montefiore, Magee Women's, Falk Clinic, West Penn, Children's, Shadyside Hospital, and Western Psychiatric

Within 1 mile of the Shadyside Inn Suites is The Carnegie Museum of Art, The Museum of Natural History, The University of Pittsburgh, Carnegie Mellon University Chatham College, and Carlow College.

Besides coming for a visit, the best way to learn about our story is read what other people have said about us. Please click on the following links to read what the professionals have to say.

11 Ocak 2009 Pazar

"Ana gibi yâr olmaz"!..

Bir ara Türkçe’nin en güzel sözcüğü hangisi diye bir anket yapılmıştı. Barış, özgürlük, sevgi, aşk, özlem, gül, saygı, su, mutluluk, tebessüm, hoşgörü, umut gibi sözcükler arasında herkes bir şeyler söyledi.

Bu ankette en çok oyu hangisi aldı bilmiyorum ama; bana göre Türkçe’de “Ana” kadar güzel bir kelime yok.

Anadil… Anavatan… Anafikir… Anayasa… Anakara… Anaokulu… Anakent… Anayol… Anasütü… Anasayfa…

Eskiden sadece kitaplarda yazılıydı, ya da büyükler nasihat ederdi “İçki, tüm kötülüklerin anasıdır” diye… Şimdilerde duvarlara yazılıyor ve de camilerin giriş kapılarının üstüne, haykıran puntolarla…

Fakat bakıyoruz; içki genel anlamda kullanılıyor. Aslında bence rakıyı biradan, viskiden, şampanyadan, kımızdan, tekiladan, şaraptan ayırmak lâzım. Şahsen rakının kötülüklere yol açtığı düşüncesinde değilim. Hatta “adam gibi” içildiğinde iyiliklere, güzelliklere vesile olduğu kanaatindeyim. Şöyle ki;

Mesela iki kadeh atınca, “N’olacak bu memleketin hâli” demeye başlarız ve memleket sevgisi kabarır içimizde, sohbetimizin konusu da hâliyle hep memleket sorunları olur:.. Kötü bir şey mi bu? Sonra, normal zamanda ağzından kerpedenle laf alamadığınız adamın çenesi açılır, ne var ne yok anlatır size. Karşınızda pel pel bakan, dinliyor gibi yapan bir adam mı istersiniz, yoksa, güzel güzel sohbet edeceğiniz bir arkadaş mı? Burada asıl mesele içkinin “ağızla” içilmesi, yani içmeyi bilmek…

Sonra… Bu yazıyı yazanlar, hiç Boşnaklar’ın yaptığı mezeden yedi mi acaba? Bogome (Boşnakça’da “Allah için” demek) meze ustası adamlar; içmesen bile mezeyi yemeye doyamıyorsun. Şahsen ben o mezeleri ilk yediğimde, “Bu insanlar için Sırplar’a niye savaş açmadık ki” diye düşünmeye başladım. Hatta “Bosna Hersek’e gönüllü savaşçı alsalar da gitsem” diye geçti içimden… 3 yanımızın denizlerle, 5 yanımızın düşmanlarla çevrildiği bir ülkenin evlâdı olarak, sırf bu mezelerden dolayı çok seviyorum bu adamları… Bir zamanlar MHP’li bir tanıdığım, ilk defa Rus salatası yediğinde “12 Eylül’den önce bu salatanın bu kadar güzel olduğunu bilsem, kesinlikle komünist olurdum” dediği gibi, ben de mesela Rum mezelerinin tadını zamanında keşfetseydim, kesinlikle Kıbrıs konusunda daha tâvizkâr politikadan yana olurdum valla. Azıcık lezzetten anlayanlar, onun hatırına Musul-Kerkük’ten de vazgeçer, Eflak-Boğdan’dan da; yeter ki Misak-ı Milli sınırlarımıza göz dikilmesin.

Küçücük coğrafyaya ve nüfusa sahip Arnavutluk’un dünyaca tanınmasının nedeni ne dersiniz? O Arnavut ciğeri var ya… Her dubleden sonra yemeye doyulmayan. İşte tüm marifet Arnavut ciğerinde. Yani, bir mezenin bir ülkeyi Dünya çapında yücelten bir özelliğini nasıl görmezlikten geliriz yahu…

En önemlisi de, madem rakı içilmeyecek, dünyada tonlarca balık niye tutuluyor Allah aşkına? Balık, bir mideye inmiş, beklemiş beklemiş arkadan rakı gelecek diye… Gelmeyince, “Herhalde beni bir öküz yedi” demiş. Zaten sadece balık değil, kavun yetiştirmeye, beyaz peynir imâl etmeye ne gerek var ki, rakı olmayınca?..

Hele hele, çiğ köfteyi rakısız yemenin ne kadar büyük bir vebale yol açacağının bilinmemesi, abesle iştigal. Onun vebalini, okullar yaptırsanız, fakirler sevindirseniz, çeşmeler, kervansaraylar, hanlar inşa etseniz ödeyemezsiniz…Cayır cayır yanarız, Allah adamı taş eder tövbeler olsun.

Tabi genel anlamda içki neyse de, adam gibi rakı içilmesine karşı çıkanlar, rakının bu birleştirici, uluslararası kardeşliği teşvik edici, ruhları güzelleştirici, memleketi düşündürücü yanlarını pek hesap etmeyince de “İçki, tüm kötülüklerin anasıdır” deyip çıkıyorlar işin içinden… Bir daha söylemekte sayısız fayda var. Türkçe’nin en güzel sözcüğü “ana”dır ve “Ana gibi yâr olmaz”…