24 Ocak 2009 Cumartesi

Rakı içmek de bir kültür işi...


Eskileri dinledikçe; özellikle de eski şair ve yazarların rakı içme anlayışlarını öğrendikçe, şimdilerde hiçbir içki adabı olmadığını çok iyi görüyoruz.
İçki sonrası yapılan kavgalar, trafik kazaları, insanların birbirlerini kırmaları, değişen kişilikler, içki sofralarındaki sıkıcı konuşmalar, saygısızlıklar; rakıyı da töhmet altında bırakıyor.

3-4 kişilik bir rakı sofrasında, sürekli aynı kişinin konuşması, diğerlerini deyim yerindeyse teslim alması; normal zamanda kullanılmayan üsluplar, ölçünün kaçırılarak sofranın bir eğlence yeri olmaktan çıkarılıp, azap, işkence sofrası hâline dönüştürülmesi, kesinlikle içki adabından yoksunluğun sonucu olsa gerek.

Sanırım Şemsi Yastıman’a ait olan bir içki yasası var:
Birinci kadeh, vücuda yarar.
İkincisi mâkul karar.
Üçüncü kadeh, kafayı sarar,
Dördüncü, dimağı yorar...
Beşinci kadeh keseye zarar,
Altıncısı, hatır kırar.
Yedincisi, belâ arar..
Sekizinci kadeh vurur-kırar ;
Dokuzuncu kadeh... hâkim, hesap sorar...

Adam gibi içildiğinde, insanların stres atıp, zevkli, keyifli anlar yaşamasına vesile olan rakı; içki kültürünün olmadığı ortamlarda her türlü olumsuzluğa da yo açıyor. Yani, rakı içmek bir sanat, bir kültür meselesi.
Ne demiş Hayyam:
Önce kendine gel, sonra meyhaneye;
Kalender ol da gir kalenderhaneye.
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur.
Çiğsen, başka bir yere git eğlenmeye.

Orhan Veli’nin rakı aşkı da oldukça ilginç:
Eskiler alıyorum; alıp yıldız yapıyorum.
Musikî ruhun gıdasıdır; musikiye bayılıyorum.
Şiir yazıyorum; şiir yazıp eskiler alıyorum.
Eskiler verip, musikiler alıyorum.
Bir de, rakı şişesinde balık olsam.

Rakının nasıl içilmesi gerektiği, nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda, bir çok insan kafa yormuş, deneyimlerini özetleyip, önerilerde, uyarılarda bulunmuşlar. Küçük bir araştırmayla ben bunları toparladım. Yaşananları ve çevremizi gözlemlediğimizde görülen tabloyu da eklediğimizde, rakı kültürünün ne demek olduğu konusunda bakın ne sonuçlar çıkıyor:
Bedelsiz rakı içilmez. Hele devlet kesesinden içilen rakı, külliyen haramdır.

“Rakı güneş batmadan içilmez.”

Rakı şişesinin dibini görmeye değil, rakı şişesinde sevgiyi, dostluğu görmeye çalışılır.

“Rakı tek başına içilmez, duvara, masaya bakılarak içilmez, rakı zevk için içilir. Dertlenmek için içilmez, rakı sohbet için içilir.”

Adam sayısı kadar dinlenir, kendi hissen kadar konuşulur.

“Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, futbol konuşulur, anılar tazelenir.”

Rakı masasında cinsellik sohbet konusu edilmez. Güzellikler konuşulur.

“Rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla da içilmez.”

Rakıyla, cahil cesareti ortaya çıkarılırsa, zarar görülür; düşünce cesareti harekete geçirilirse, daha sağlıklı kararlar verilir.

“Rakı gürültü ile içilmez.”

Rakıya gözyaşı meze yapılmaz.

“Rakı çabuk içilmez, hemen içip masadan kalkılmaz.”

Herkesin kadehine eşit rakı doldurulur. Buradaki adaletsizliğin ne bu dünyada, ne de öbür dünyada affı yoktur.

“Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.”

Rakı masasında, sadece kendi masanla ilgilenilir; çevredekilere sadece “Afiyet olsun” denir.
“Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz, içilen kahve fincanının tabağında sigara söndürülmez.”

Rakı masasında yalan söylenmez.

“Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur. Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem de keyfi kaçar.”

Rakı masasına davetsiz oturulmaz.

Rakı masasında övünülmez, dedikodu yapılmaz.

Rakının ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır, bir de "göz mezesi" vardır ki....
“Yahya Kemal, her akşam sofrasını "kuş sütü eksik" kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş... Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, şaire şimdiki deyimle "kıyak yapmış "sofraya kırmızı trup koymamış.....

Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya, şöyle bakmış, garsonu çağırmış:

-Nerede kırmızı trup?

-Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...

-Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim,onların bazıları benim göz mezemdir!”
Rakı için çok şey söylenir,yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu'nun "Rakınâmesi" de unutulur gibi değildir: "Nükte, cinas anlayan, ahengi bezme uyan, içip zırvalamayan, işte onadır rakı".
Çilingir sofrasının mânâ ve ehemmiyeti ise apayrı. “Temiz içmek” esastır.

“Temiz içmek, içki içme terbiyesinin ilk basamağıdır ve içki sofralarının güzelliği de bu temizlikte gizlidir. Temiz içen, içkiyi amaç olarak değil araç olarak içer. O dostluğa, güzelliğe ve mutluluğa ulaşmak için içkiyi bir araç olarak kabul eder ve bu aracı kullanırken de asla kararını kaçırmaz, ölçüsünde kalır.”

İçkinin her bünyeye değişik etki yapabileceğini kabul edersek, “temiz içmek” de, her bünyenin durumuna göre ayarlanmalı, ölçü kaçırılmamalıdır. Ama deneyimli kişilerin, akşamcıların ve âlemcilerin önerdikleri ortalama miktar, 25-30 cl’dir. Bu miktar, kişiye göre birkaç cl eksik veya fazladır. Böyle bir durumda “içki tüm kötülüklerin anasıdır” diyenlere, “ana gibi yâr olmaz” deme hakkınız vardır, çünkü “temiz” içmişsinizdir.

“Çilingir sofrası, rakısıyla, mezesiyle, sohbetiyle kurulduğu mekanıyla, her şeyiyle, lezzetin çeşninin üzerine kurulmuş, her şeyiyle çeşni sofrasıdır. Rakı aheste aheste içiliyor, lezzet ala ala sindire sindire… Mezelikleri mezeleri de özen istiyor. Adabıyla içenler, rakıyı özenle hazırlanmış, az miktarda mezeyle içerler. Rakıdan bir yudumcuk aldıktan sonra azar azar alınır mezelerden, silip süpürürcesine mezelere girişmek rakı adabına uygun düşmez, görgüsüzlük sayılır. Rakı sofrasında beğenilen mezelerden az almak, ikram etmek, paylaşmak gerekir.

Bu sofrada yapılan sohbetin, sohbetlerin bile kuralı vardır. Sohbetin genel kuralı konuşma adabına dayanır. Rakı sofralarında bu adaptan ödün verilmiyor. Sohbet konularının seçimi özenle yapılıyor Genellikle de sofrayı paylaşanların en yaşlı olanı ilk konuyu seçer ve açar sohbeti. Bu sofrada sofra boyunca aynı konuda kalınmıyor sık sık konu değişiyor ve her konudan küçük giriliyor konulara ufak ufak deşiliyor konunun temeli… Konuşulanlar masa sakinleri tarafından sakince ve dikkatlice dinleniyor, mezelerde çeşni arar gibi konularda tat aranıyor. Uzatılmıyor konular pek fazla, rakıyı aheste aheste yudumlarken, dostlar hemdem olunuyor… Sohbetin konusu sporsa hele futbolsa kısa kesiliyor siyasetse, konunun sonu sıcak bir espriyle bağlanıyor. Dini konulara hiç girilmiyor. Pek tabii konuların seçimini kurallarla sınırlayamayız ama, hoş, ilginç, çekici düşündürücü konular seçiliyor genellikle Sohbetler sırasında ağırlığı ortaya çıkıyor kişinin, sofrada da kişi ağırlığınca saygı görüyor. Hafif olanlar ise ufacık bir yelle uçup gidiyor, bir daha da bu sofralarda pek bulunamıyor. Silip atıyor böylelerini rakı bir fiskede…”

Viski, şarap, cin, votka, bira ve diğer içeceklerin de kendine göre yasaları, kuralları vardır. Ama, içkilerin şahı rakıyı içerken, hakkını vermek lâzım.

Velhasıl, rakı uzmanı bir dostumuzun dediği gibi rakı ucuz olsa da çoluk çocuğa da içirsek… Adam gibi içmek kaydıyla…
Afiyet olsun.

NOT: Tırnak içindeki yazılar, çeşitli kişilerden alıntıdır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Webmaster cok tesekkurler...

Selamlar Kubra