Sanayi toplumu.
Tarım toplumu.
Teknoloji toplumu.
Üretim toplumu.
Tüketim toplumu….
Yörelerin, bölgelerin, ülkelerin toplumlarını daha bir çok biçimde sınıflandırmak mümkün…
Türkiye’de son yıllarda, ilk bakışta sosyal dengeleri sağlamak ve toplumun en alt gelir seviyesindeki insanların yaşamların sürdürebilmek için yürütülen bir politika gibi görünse de, aslında toplumun tüm dengelerini bozan ve olumsuz bir kültür oluşturan öylesine bir politika uygulanıyor ki; kelimenin tam anlamıyla bir “sadaka toplumu” oluşturuluyor.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu (Fakfukfon) ve belediyeler aracılığıyla yürütülen bu sistem; insanları üretimden uzaklaştıran ve tembelliğe yönlendirdiği gibi, alt gelir seviyesindeki insanlar arasında büyük adaletsizliğe yol açarak, sadece “uyanık” kesimlerin devletten haksız pay almaları sağlanıyor.
Geçtiğimiz hafta bir milletvekilinin İçişleri Bakanı’na yönelttiği soru önergesi üzerine yapılan açıklamada, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 1997-2007 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte yaptığı gıda yardımı (sadece gıda) 227 trilyon Lira… Bu rakamlara kömür, oyuncak, nakdi vs. yardımlar da eklenirse ortaya çıkan rakam, katrilyonlarla ifade edilir. Bu yardımlar, sadece Ankara’da… Ülke düzeyinde düşündüğümüzde, üretime hiçbir katkısı olmayan, adaletli dağıtıldığı konusunda hiçbir inanç oluşturulmayan yardımlar; devlet bütçesini sarsacak seviyede…
SYDF aracılığıyla dağıtılan kömür, gıda ve diğer yardımların da yine aynı şekilde, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştığı söylenemez. Çünkü valilikler ne kadar dikkat ederlerse, ne kadar araştırma yaparlarsa yapsınlar; bu yardımlardan ancak birbirleriyle ilişki ve dayanışma içinde olan örgütlü kesimler yararlanıyor. Gözlediğim kadarıyla, gıda ve kömür yardımlarından yararlanmak için kuyrukta bekleyenlerin büyük çoğunluğu birbirlerini tanıyor ve hatta hepsi akraba… Ya dernekler vasıtasıyla, ya da iletişim sayesinde birbirlerini haberdar ederek, başvurular yapıp, takip ediyorlar. Hatta öyle durumlar gözleniyor ki; aynı aileden 3-4 kişinin yardım alması mümkün. Çünkü bu tür ailelerin çoğu nikahsız ve soyadları da farklı… Ama gerçekten ihtiyacı olan, yaşlı, düşkün, ama örgütsüz insanların yararlanamadığını, hatta hiç başvuruda bulunmadıklarını görüyoruz. Varsa da sayıları oldukça az.
SYDF aracılığıyla dağıtılan katrilyonların üretime katkı sağlayacak sektörlerin kurulmasına yönlendirilmesiyle, belki de yardım alan kişilerin sürekli çalışabilecekleri bir işleri, düzenli bir gelirleri olur ama, biz bunun yerine sadece yardım yaparak, “sadaka toplumu” oluşturmayı yeğliyoruz.
SYDF ve belediyelerin yaptıkları yardımların bir de ister istemez siyasi tarafı var. Ne kadar hassas davranılırsa davranılsın, iktidar partilerinin kapılarını aşındıran talep sahipleri, oy sözü karşılığında bu yardımlardan daha çok yararlanıyorlar.
Herkes bilir ama bir Çin atasözünü tekrarlamakta yarar var. “İnsanlara balık vereceğinize, balık tutmayı öğretin” diye. Biz de elimizdeki imkanlarla iş ortamı hazırlayıp, insanların emekleri karşılığında yaşamlarını kazanmalarını sağlamak yerine, gıda, kömür, para yardımlarıyla “sadaka toplumu” yaratıyoruz.
Ve oluşan bu toplumla birlikte; dengelerin bozulduğunu, kültürel yozlaşmanın oluştuğunu, tembelliğin hakim olduğu, ahlaki çöküntülerin yaşandığı gözden kaçırılıyor ve ülkenin geleceğine büyük zarar veriliyor.
26 Ocak 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Dernek,vakıf, üniversite burslarını keserek, Gerçekten ihtiyacı olan öğrenciningeleceğine göz diken bir hükümet, rast gele yardım dağıtmada kendini başarılı görüyorsa, o toplum sadakaya alıştırılmış toplum haline gelir.
ancak bu yardımların yapılması gerekli olan yerler yok değil tabii.En azından yerel seçimler sonrası mahallenin başına getirilen muhtarlar, mühür basmanın dışında sosyal amaçlı çalışmış olsa,biz mahalle sakinleri ihtiyacı olan komşumuzu bildirsek, dağıtılan yardımlar biraz daha ihtiyaç sahiplerine gitmiş olur.
Yorum Gönder