28 Nisan 2008 Pazartesi

Sporların en güzeli; piknik...


Üzerinize afiyet, sigaradan kaynaklı biraz nefes darlığı çekiyorum.

Gittiğim doktorlara daha muayene başlamadan “sigarayı bırak diyeceksen, hiç zahmet edip de uğraşma” diye peşin peşin pazarlık yaptığım için; hepsi de çare olarak spor öneriyorlar.

Eeee, bu yaştan sonra Aurellio gibi uyruk değiştirip futbol oynayamayacağımıza; Süreyya Ayhan gibi antrenörümüzle evlenip, üstüne üstlük doping yapıp, ardından da “sponsor bulun” deyip uluslar arası müsabakalardan kaçamayacağımıza göre; durumumuza en uygun sporu araştırmak durumunda kaldık.

Hemencecik bulduk da: Piknik.

Piknik yapmak, doğa sporlarının en zor ama en keyiflilerinden birisidir.

Uygun şartlar bir araya geldiğinde, tadından yenmeyen bir spordur. Bu sporun mana ve ehemmiyetini önce Anadolu’daki ozanlarımız türkülere yansıtarak anlattı ve “Yeşillim, yeşillim, yeşillim Amman/yeşil yaprak altında üşüdüm amman" dediler. Bunu duyan sanat müziği ustaları da aşağı kalır mı? Onlar da “O ağacın altını şimdi hatırlıyor musun?” diyerek, en güzel pikniğin ağaç altında yapılacağının altını çizdiler.

Ve insanoğlu, bunun üzerine, piknik yapmanın mana ve ehemmiyetini şarkılarla, türkülerle kavramış oldu. Bu sporun iyi tarafı; basketteki gibi 5 faulden sonra sizi oyundan atmazlar, steps filan da yoktur. Futboldaki gibi küfürden sonra kırmızı kart da yok. Greko Romen güreşte belden aşağı hamle yapamazsınız ama, piknikte bu sorun da yok.

Başka bir güzel yanı, hatta en güzel yanı; kimsenin gelip de “Niye yan gelip yatıyon” deme şansı ve hakkı yok. Hatta piknikteki hareketlerinizden dolayı hiç kimse “terbiyesizlik yapma lan. Ananı da al git” filan diyemez. Yani pikniğe ananızı da götürmenizde hiçbir sakınca yok. Başına bir hâl gelmez merak etmeyin.

Piknik için koşu parkurları, spor salonları veya olimpik havuzlar gerekmez, bu yüzden hükümetle, milletvekilleriyle ve belediye başkanlarıyla, hatta valilerle hiç işiniz olmaz. Ne vekillerin “kapalı spor salonuna şu kadar para tahsis ettik” gibi başınıza kakıncı olur; ne belediye başkanlarının “piknik kulübü”ne belediyemiz şu kadar yardım yapmıştır söylemlerine muhatap olursunuz; ne de valiler sizin pikniğinize müdahale için il genel meclisinde karar çıkartabilirler.

Haaa; piknik dönüşünde trafik ekiplerinin promil kontrolü konusunda bir şey diyemeyiz. Tek olumsuz ve güzel bir günü zehredebilecek tehlike bu.

Piknik için gerekli ekipmanlar da şunlardır: Mangal ve biraz kömür. Yeterli sayıda şiş ve ızgara. Bir top ile birkaç çalgı aleti de olursa fena olmaz...

Fenerbahçe maçını dinlemek için pilli radyo (Radyo ucuzundan olmalı. Spikerler yarım saat skoru söylemezse, kırmak serbest)…

Domates, roka, salatalık, soğan, taze nane, marul, maydanoz, limon, yeşil biber. Bol ekmek (adam başı bir tane sayın, fazladan da 2-3 tane daha alın. Davetsiz misafir filan gelir) Kişi başı 5 bira veya bir 35’lik… Yeterince et, kıyma veya tavuk; mevsime göre balık da olabilir; piknikte domatesli makarna yapmak gibi bir densizlik ayıp olur.

Herkes kendi sigarasını alsın, piknikte otlakçılık çok ayıp... Karışık meyve. Çocuklar için kola, meyve suyu. Eşofman ve spor ayakkabısı. Gününü anlam ve önemini ölümsüzleştirecek fotoğraf makinesi.

Bu malzemeler eksiksiz olarak tamamlanır ve bir pazar sabahı yola çıkılır. Güzel bir dağ eteğinde, yeşillikler içinde, ağaçlar altında, suya yakın bir mekanda, bu malzemeler kullanılarak, güzel bir spor yapılır.

Cümleten yarasın.

Sporun böylesine can kurban.


MEHMET ATILGAN

Hiç yorum yok: