17 Nisan 2008 Perşembe

Öğretmenler ve arabaları...




Allah, hiçbir öğretmeni öğrencilerin diline düşürmesin.
Hele, gerçekten de bir zaafı varsa öğretmenin…
Öğrencinin bu zaafı sezmemesi, fark etmemesi mümkün değil.
Sonrası da mâlum… Dilden dile bütün okula, hatta tüm kente yayılır öğretmen…

Başka illeri bilmem de; bizim kentte arabası olmayan çok az.
Okula gidiş gelişlerinden, arabalarını park etmelerine ya da arabayla ilgili sohbetlerine varıncaya kadar tüm öğretmenlerin davranışları da, öğrenciler tarafından sürekli mercek altında tutulur.
Bir okulumuzun bayan yöneticisinin Mercedes marka bir otomobili vardır. Yıllardır bu arabayla okula gelip gider. Tüm öğrenciler de, ne zaman hocalarıyla bir araya gelseler, sohbet konuları araba; özellikle de Mercedes’tir.
Okul yöneticisi hemşerimiz, bir gün okula Toros marka araba ile gelir. Meraklı öğrenciler, bir bir hocalarını çevirip bu değişikliğin nedenini sorar. Her öğrenciye “Mercedes’i satmak üzere galeriye bıraktım. Satılınca jeep alacağım. O zamana kadar da galeriden geçici olarak aldığım Toros’u kullanıyorum” demekten bıkan hemşerimiz, sonunda öğrencileri okulun bahçesine toplar ve “Size bir basın açıklaması yapacağım” diye söze başlar. Sonra da “Arkadaşlar, herkese ayrı ayrı cevap vermekten usandım. Toplu olarak anlatayım da, bu meseleyi kapatalım. Eski arabamı satmak için galeriye bıraktım. Oradan da geçici olarak aldığım Toros’a biniyorum. Lütfen kimse bur daha bu konuyu bana sormasın” der.
Yine aynı okulda 1.95 boylarında 90-95 kilo ağırlığında iri yarı bir öğretmen vardır. Fakat arabası, kendi bünyesinin aksine ufak-tefektir. Palio marka otomobile binip inmesi tam bir işkencedir öğretmenin. Öğretmen, dersi bitip de okuldan ayrılacağı zaman tüm öğrenciler dersi bırakıp pencerelere dizilir. Öğretmen otomobilinin kapısını açar. Önce kafasını içeriye sokar. Sonra ayakları dışarıda kalacak biçimde yavaşça oturur. Daha sonra güçlükle sağ ayağını arabanın içerisine atar. Son olarak da sol ayağını içeri sokar ve kapıyı kapattığında tüm öğrencilerden bir alkış tufanı kopar… Bu sahne, öğretmenin her okula gelişinde ve okuldan ayrılışında tekrarlanır.
Bir başka okulumuzda, oldukça titiz, dikkatli bir bayan öğretmenimiz de okula arabasıyla gelip gider… Gelip gider de; o denli dikkatli ve hassastır ki, okuldan eve; evden okula arabayla gelip gitmesi, yürüyerek gelip gitmesinden çok daha fazla zaman alır… Arabaya binip, sağa sola bakması, aynaları kontrol etmesi, arabayı çalıştırıp yavaşça vitese geçirmesi, ayağını ağır ağır debriyajdan kaldırıp hareket etmesi, tam bir fasıldır… Öğretmen bu hamleleri yapıp, okulun bahçesinden çıkıncaya kadar, tüm öğrenciler servislerine binip bir çoğu evlerine varmaktadır… İyi niyetli öğretmen bazen, kendi evinin yolundaki öğrencileri arabasıyla götürme teklifinde bulunur. Acelesi olmayanlar, binip sohbet ede ede 30-40 kilometre hızla birkaç saat sonra evlerine varırlar… Bazıları da öğretmenlerinin bu teklifini “Sağolun hocam, benim biraz acelem var, yürüyerek gideceğim” diye geri çevirir.
Bir bayan öğretmen, arabasını erkek kardeşiyle birlikte kullanırlar… Erkek kardeşi bazen arabayı aldığında, arkadaşlarıyla birlikte değişik yerlerde bira içmeye gider… Öğrencilerin gözünden kaçar mı? Ertesi gün bayan öğretmenlerine takılırlar: “Hocam, dün yine Akbayır sırtlarında bira içiyordunuz galiba”…
Biraz da şoförlükte acemi öğretmen hemşerimiz, karlı bir havada okuldan otomobiliyle ayrılacağı zaman, bazı şeytan öğrenciler “Aman hocam bu havada kayarsın, zincir takın da gidin” der. Zincir takmayı bilmeyen öğretmen, öğrencilerden yardım ister. İşi bilen ve öğretmeni madara etmek isteyen birkaç tanesi zinciri bagajdan çıkarıp Renault marka otomobilin arka tekerlerine takarlar. Ertesi gün okula gelen ve önden çekişli arabaların arka tekerlerine takılan zincirin faydası olmayacağını bilmeyen öğretmen, sınıfta “Ya çocuklar, zincir de taktım ama, araba yine kayıyor” deyince, zaten ders öncesi epeyce yapılan dedikoduyla konuyu iyi bilen öğrenciler kahkahadan kırılır….
Dedik ya… Allah hiçbir öğretmeni, öğrencilerin diline düşürmesin…

Hiç yorum yok: