12 Ocak 2008 Cumartesi

Kendi olmak

Tüm insanların her ortamda kullandıkları değişik maskeleri vardır.
Bir anlamda gereklidir de…
Çünkü insanların kendi başınayken, çevrelerinde hiç kimse yokken sergiledikleri davranışlarla; eş, dost, ahbap arasında veya daha resmi bir ortamdaki davranışları çok farklıdır. Çünkü, yadırganmak, ayıplanmak korkusu bir yana, herkesin bir beğenilme, takdir edilme dürtüsü vardır. Böyle olunca da hep maskeyle dolaşmak, filtreler uygulamak zorunda kalıyor insanlar.
Zaten bizim gibi az gelişmiş ülkelerde çok aşırı olmak üzere, tüm toplumlarda bir “hiza” kültürü vardır. “Hiza”nın dışına çıkan insanlar, ya yasal olarak, ya da toplumsal olarak cezalandırırlar. En azından mahalle baskısı devreye girer…
Bir toplumda her şey olmak çok kolaydır ama insanın kendisi olması çok kolay bir olay değildir. Öncelikle herkes dışa karşı görünüşlerini, algılanışlarını kontrol altında tutmak, yani jenerik değerlerini korumak zorundadır.
Genel anlamda herkes maskelerle toplum içerisine çıkar ama mümkün olduğunca kendisi olan insanlar, en dost, en içten, en güvenilir insanlardır. Eğer insan kendi özelliklerini değil de sürekli taktığı maskenin özelliklerini yansıtırsa, ne dostluğuna, ne samimiyetine, ne de ne zaman, nerede, nasıl bir tavır sergileyeceğine güven olmaz.
Zaten insanların ilk maskesi, makyajlarıyla, giyinişleriyle, yapay görünüş değişiklikleriyle ortaya çıkar. Ama gülüşüyle, bakışıyla, konuşmasıyla, tavırlarıyla bazen öylesine bir kimlik sergileyen insanlarla karılaşıyoruz ki, başka bir ortamda tanıdığımız kimliğiyle taban tabana zıt oluyor. Tanımanız mümkün olmuyor.
Bu tür usta maskeliler, girdikleri kimliklerin rollerini en başarılı biçimde oynayarak, ortam değişinceye kadar insanları kandırıyorlar, hak etmedikleri paye, ödül ve övgüleri alarak, maddi, manevi ve kariyersel kazançlar elde ediyorlar.
Bu tür kişiler, çoğunlukla başkalarının kültürünü, parasını, gücünü, desteğini kullanarak, makamlar, güçler, maddi çıkarlar gasp ederler. Çoğunlukla kimse de bunun farkına varmaz. Ne zaman ki, başka ortamlarda gerçek yüzlerini sergilerler, o zaman, çevresindekiler o kişiyi ne kadar yanlış tanıdıklarının farkına varırlar.
Gerçek anlamda, her ortamda kendisi olan insanlara rastlamak elbette mümkün değil. Çünkü insanlar bir toplum içerisinde yaşıyor ve o toplumun yasaları, kuralları, değerleri, gelenekleri var. Bu değerler manzumesine karşı çıkıp, dışlanmamak için de azami dikkat gösterirler. Ama tüm bu toplum kurallarına karşın insanların kendileri olabilmesi mümkündür. En azından Dünya görüşlerini, sevgiye, inanca, düşünceye karşı tutumlarını kendi inandıkları gibi sergileyebilir; bazen bir şeyler kaybetme pahasına “kendi” olabilir. En büyük erdem de budur.
Ama “Doğrucu Davut” olma iddiasıyla da, her düşünülen, her inanılan şeyin de hayata geçirilmesi mümkün değil. Herkes inandığı şeyleri savunmalı ama, o inanılan değerlerin de bir hapishane gibi kişiliği kuşatmasına da izin verilmemeli.
“Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün” özdeyişi de insanın “kendisi” olması gerektiğini tanımlayan bir söz. Ama çoğu zaman toplumun değer yargılarıyla çatıştığı zaman, göründüğü gibi olmanın ya da olduğu gibi görünmenin büyük hayal kırıklıklarına yol açtığı da bir gerçektir.
Hiç kimse, maskelerinden vazgeçemez. Ama mutlaka “kendisi” olmak da zorundadır.Yoksa maskeli olmanın yanı sıra ikiyüzlü, bukalemun, çifte kimlikli damgalarını da yer ki; bu da herkesin en çok değer verdiği “onur”larının yok olmasını da birlikte getirir.

Hiç yorum yok: