Türkiye’de milli gelirin yüzde 85’ini, nüfusun yüzde 15’i alıyor.
Geri kalan yüzde 15 geliri ise, nüfusun yüzde 85’i paylaşıyor.
Bu denli gelir dağılımı adaletsizliği, ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde var. Hiçbir çağdaş ülkede böylesi bir uçuruma rastlanmaz.
Bundan 40 yıl önce Türkiye’de nüfusun yüzde 70’i, gelirin yüzde 30’unu; nüfusun yüzde 30’u da gelirin yüzde 70’ini aldığı için, 68 hareketi başlamış, gelir dağılımı adaleti için büyük kıpırdanmalar olmuştu. Şimdi bu rakam 70’lerden 85’lere yükseldi. Yani 40 yılda gelir dağılımı adaletsizliği yüzde 20 daha kötüye gitti.
Yaşadığımız çağda, eğer kötü gelir grubuna dahilseniz, bırakın her türlü lüks harcamayı; önce ölmeyecek kadar, sonra sürünmeyecek kadar; en iyisi de “kıt-kanaat” yaşama hesapları yaparsınız.
Bunun da olmazsa olmaz koşulları var.
Kendinize yakışan, özendiğiniz markalı bir giyecek değil de, örtünecek bir giysiyle yetinebilirsiniz.
Reçel, bal, sucuk, pastırma, peynir yemek, zaten hayalinizden öteye geçmeyebilir.
3-4 odalı, güneye bakan, cadde üstü, balkonlu evde değil de; duvarı, çatısı, kapısı olan herhangi bir “ev”de barınmakla yetinirsiniz.
Ama asla ve asla, bu çağda elektrik, su, ısınma yakıtı kullanmadan; ekmek, çay, şeker, yağ gibi en temel gıda maddeleri olmadan yaşayamazsınız.
Diğerleri şöyle dursun da; “otomotik zam”ma bağlanan elektrik ve doğalgaz; bu hükümetin bu halka yaptığı en büyük zulüm…
Ne demek “otomatik zam”?
Hükümet yetkililerin ve onların görevlendirdiği uygulayıcıların deyimiyle “otomatik zam”, “Maliyet Bazlı Fiyatlandırma Mekanizması” demek…
Yani, hükümet diyor ki, “ben ithal ettiğim ve ürettiğim elektriğin veya doğal gazın toplam maliyetini hesaplarım. Satıp, tahsil ettiğim toplam miktara de bakarım. Birbirini karşılamıyorsa, zarar ettiysem, ya da kâr edemediysem, bir sonraki ay o oranda zam yaparım”…
Yok ya???
Sen kurumunu kötü yöneteceksin, yöneticilerine bilmem ne kadar maaşlar, ikramiyeler dağıtacaksın, kurum olanaklarını, misafirhânelerini, araçlarını yandaşlarına peşkeş çekeceksin; daha önemlisi de on binlerce konutun, işyerinin kaçak elektrik, kaçak doğal gaz kullanmasını engellemeyeceksin; sonra da tüm bu hovardalıkların hesabını bana çıkartıp, “otomatik zam”la, her ay benden haraç alacaksın…
Böyle bir mantıkla, kışın en soğuk ayazında bile doğalgazını kısan; fatura yükselmesin diye televizyon izlemekten imtina gösteren; sırf yaşamış olmak için her türlü insani olanaklardan yoksun kalmayı kabullenen insanlara zulüm değil de nedir?
Güya enflasyon yıllık yüzde 8-9’muş… Hımmm.
Sadece doğal gazda bu yılın ilk 7 aynıda yüzde 29.3 zam yapıldı. Son 4 yılda ise yüzde 123.5… Kış gelmeden, muhtemelen ekim ayında bir zam daha var. Uzmanlara göre geçen yıl aylık 200 YTL doğal gaz faturası ödeyen bir aile, önümüzdeki sezon en az 420-430 YTL ödeyecek.
“4 yıl elektriğe hiç zam yapmadık” sloganıyla geçen yıl seçime girip halkın yüzde 47 oyunu alan AKP iktidarı; seçimden bu yana elektriğe yüzde 45.44 zam yaptı. Önümüzdeki aylarda da bu artış sürece ve geçen yıl ekim-kasım ayında ortalama 60 YTL elektrik faturası ödeyen bir abone, bu yıl ekim ayından itibaren en az 100 YTL ödeyecek.
İnsaf…
Biraz vicdan.
Haydi her şeyi bir yana bıraktık. İnsanların nefes almayı, yaşamak saydığı bir mütevazılığa bari saygılı olun biraz.
Bu insanları patlama noktasına getirmek için, kendinizi daha fazla zorlamayın.
Altında kalırsınız o enkazın.
7 Ağustos 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder