Çeyrek final maçları oynanırken, bir tahminde bulunmuş ve yarı finale Almanya, İspanya, Türkiye ve Hollanda’nın çıkacağını söylemiştim. Dörtte üç isabet yakaladım ve Hollanda dışındaki üç takım yarı finale çıktı.
Bizim Hırvatistan’ı eleyeceğimize çok az kişi inanıyordu; bunlardan birisi de bendim. Tıpkı çeyrek final öncesi guruptan çıkacağımıza emin olduğum gibi… İnanıyordum, çünkü her ne kadar bireysel yıldızlarımız olmasa da tüm gücünü, performansını ortaya koyup, yüreğiyle oynayan, pes etmeden maçın son dakikasına kadar kazanma hırsıyla oynayan başka takım yok turnuvada.
Fatih Terim’in sakat olduklarını bildiği halde Gökhan Zan, Servet Çetin ve Emre Belözoğlu gibi futbolcuları kadroya alıp; özellikle savunmanın göbeğine alternatif isimler düşünmemesi, gerçekten büyük hataydı. Bir de, uluslar arası deneyimi yüksek olan Yıldıray, Halil ve Fatih Tekke gibi yıldızları kadroya almayıp; onların yerine Mevlüt, Tümer gibi futbolcuları tercih etmesi; futboldan birazcık anlayan herkesin tepkisine yol açmıştı.
Buna karşın önce guruptan çıkması, sonra çeyrek finalde Hırvatistan’ı eleyip yarı finalde Almanya’nın rakibi olması, büyük bir başarıydı… Kabul etmek gerekir ki, Türkiye en bilinçli, en sistemli ve düzenli maçını da Almanya’ya karşı oynamasına karşın, kaleci hatasına kurban gitti ve Rüştü’nün iki hatasıyla final şansını kaybetti.
Buraya kadarmış.
Yaklaşık 20 günlük şampiyonayı genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde., Dünyanın en çok konuştuğu takım, eminim ki Türkiye’dir. 3 maçı da geriden gelip lehine çeviren bir başka takım yok çünkü. 23 futbolcusundan 9’u sakat veya cezalı olan, yedek listesine göstermelik sakat futbolcu yazan bir başka takım da yok.
Gazetelerimizn yazdığı, spor yorumcularının söylediği gibi gerçekten bu turnuvada büyük performans sergileyen Arda, Servet, Aurello, Semih, Hamit gibi futbolcularımızın bonservis bedelleri 2-3 kat prim yaptı mı bilmiyoruz ama, kaleci Tolga hariç 5 maçta görev yapan 22 futbolcu da, futbol otoritelerinden umulmadık olumlu notlar aldı.
Turnuvanın epeyce ilginç yönleri vardı. Herkes kendisine göre onlarca ilginç noktalar sıralayabilir. Ben burada sadece iki konuya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, bizim dışımızda yarı finale kalan üç takımın (İspanya, Rusya, Almanya) teknik direktörlerinin, Fenerbahçe’yle ilişkileri… Fenerbahçe’nin 2008-2009 futbol sezonu için İspanya Teknik Direktörü Luis Aragones ile anlaştığı belirtiliyor. Almanya Teknik Direktörü Joachim Loew, Fenerbahçe’nin eski teknik direktörü… Ve Rusya Teknik Direktörü Guus Hiddink de yine daha önce Fenerbahçe’de teknik direktörlük yapmış bir futbol adamı…
Turnuvanın ikinci ilginç noktası da yine Rusya Teknik Direktörü Hiddink’le ilgili… Hiddink, Hollandalı. Elbette her futbolcu ve teknik adam, görev yaptığı takımın başarısı için çabalar, ter döker… Ama bir insanın kendi ülkesinin takımına karşı galip geldiğinde sevinme ölçüsünü çok merak ederdim. Bunun için de Hollanda-Rusya maçında Hiddink’i dikkatle izledim. Hiddink, Rusya’nın attığı golden sonra öyle aşırı sevindi ki, belki de hiç bir Rus o denli sevinmedi... Hele Rusya turu atlayınca gösterdiği sevinç, neredeyse tahrik derecesindeydi.
Bizim Hırvatistan’ı eleyeceğimize çok az kişi inanıyordu; bunlardan birisi de bendim. Tıpkı çeyrek final öncesi guruptan çıkacağımıza emin olduğum gibi… İnanıyordum, çünkü her ne kadar bireysel yıldızlarımız olmasa da tüm gücünü, performansını ortaya koyup, yüreğiyle oynayan, pes etmeden maçın son dakikasına kadar kazanma hırsıyla oynayan başka takım yok turnuvada.
Fatih Terim’in sakat olduklarını bildiği halde Gökhan Zan, Servet Çetin ve Emre Belözoğlu gibi futbolcuları kadroya alıp; özellikle savunmanın göbeğine alternatif isimler düşünmemesi, gerçekten büyük hataydı. Bir de, uluslar arası deneyimi yüksek olan Yıldıray, Halil ve Fatih Tekke gibi yıldızları kadroya almayıp; onların yerine Mevlüt, Tümer gibi futbolcuları tercih etmesi; futboldan birazcık anlayan herkesin tepkisine yol açmıştı.
Buna karşın önce guruptan çıkması, sonra çeyrek finalde Hırvatistan’ı eleyip yarı finalde Almanya’nın rakibi olması, büyük bir başarıydı… Kabul etmek gerekir ki, Türkiye en bilinçli, en sistemli ve düzenli maçını da Almanya’ya karşı oynamasına karşın, kaleci hatasına kurban gitti ve Rüştü’nün iki hatasıyla final şansını kaybetti.
Buraya kadarmış.
Yaklaşık 20 günlük şampiyonayı genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde., Dünyanın en çok konuştuğu takım, eminim ki Türkiye’dir. 3 maçı da geriden gelip lehine çeviren bir başka takım yok çünkü. 23 futbolcusundan 9’u sakat veya cezalı olan, yedek listesine göstermelik sakat futbolcu yazan bir başka takım da yok.
Gazetelerimizn yazdığı, spor yorumcularının söylediği gibi gerçekten bu turnuvada büyük performans sergileyen Arda, Servet, Aurello, Semih, Hamit gibi futbolcularımızın bonservis bedelleri 2-3 kat prim yaptı mı bilmiyoruz ama, kaleci Tolga hariç 5 maçta görev yapan 22 futbolcu da, futbol otoritelerinden umulmadık olumlu notlar aldı.
Turnuvanın epeyce ilginç yönleri vardı. Herkes kendisine göre onlarca ilginç noktalar sıralayabilir. Ben burada sadece iki konuya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, bizim dışımızda yarı finale kalan üç takımın (İspanya, Rusya, Almanya) teknik direktörlerinin, Fenerbahçe’yle ilişkileri… Fenerbahçe’nin 2008-2009 futbol sezonu için İspanya Teknik Direktörü Luis Aragones ile anlaştığı belirtiliyor. Almanya Teknik Direktörü Joachim Loew, Fenerbahçe’nin eski teknik direktörü… Ve Rusya Teknik Direktörü Guus Hiddink de yine daha önce Fenerbahçe’de teknik direktörlük yapmış bir futbol adamı…
Turnuvanın ikinci ilginç noktası da yine Rusya Teknik Direktörü Hiddink’le ilgili… Hiddink, Hollandalı. Elbette her futbolcu ve teknik adam, görev yaptığı takımın başarısı için çabalar, ter döker… Ama bir insanın kendi ülkesinin takımına karşı galip geldiğinde sevinme ölçüsünü çok merak ederdim. Bunun için de Hollanda-Rusya maçında Hiddink’i dikkatle izledim. Hiddink, Rusya’nın attığı golden sonra öyle aşırı sevindi ki, belki de hiç bir Rus o denli sevinmedi... Hele Rusya turu atlayınca gösterdiği sevinç, neredeyse tahrik derecesindeydi.
Oysa, İsviçre milli takımında oynayan KTürk asıllı Hakan Yakın, Türkiye’ye gol attığı zaman bırakın aşırıyı, normal bir sevinç bile göstermemişti. Annesi bile sevinmediğini itiraf etti. Düşünün, Almanya’yla oynadığımız yarı final maçında Almanya’nın başında bir Türk Hoca olsaydı, örneğin bir Samet, bir Rıza, Yılmaz Vural veya Güvenç Kurtar… Ve bizi elediklerinde Hiddink’in gösterdiği sevinci gösterselerdi…. Eminim ki vatan haini ilan edilir ve Türkiye’ye girişi yasaklanır; belki de fetvalar verilir, katli vacip denirdi. Aslında Hollandalılar’ın milliyetçiliği de aşırı dozdadır ve . ‘Oranje- portakal renkli kraliyet ve haliyle milli takım’ dendiği zaman akan sular durur. Ama, internet sitelerinden okuyoruz ki, Hollandalılar’ın büyük çoğunluğu Hiddink’in bu aşırı sevinç hareketlerinden hiç de rahatsız olmadılar. “Adam işini yaptı, başarılı oldu ve sevindi” diye de görüş belirttiler.Pek çok ilginç konularla hafızalarımızda kalacak ve Türkiye’nin pek çok çevrelerce uzun zaman konuşulacağı bir turnuvanın sonuna geliyoruz. Şu bir gerçek ki, her turnuvanın bir delisi olur derler. Bu turnuvanın delisi, hatta çılgını Türkiye’ydi. Bir kez daha kutluyorum.
MEHMET ATILGAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder