Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AKP için kapatma davası açtığında ve türban serbestisi yasasının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne dava açıldığında Meclis Başkanı Köksal Toptan, her iki davayı kastederek “Ümit ediyorum ki, herkese oh dedirtecek bir karar çıkacak” demişti.
Meclis Başkanı bu sözü söylediğinde, herkese oh dedirtecek bir karar nasıl olur diye epeyce düşündüm.
Sonunda kendi kendime “Olsa olsa Anayasa mahkemesi, türban yasağını kaldırmaz. AKP için de hazine yardımının kesilmesi veya bazı AKP yöneticilerine siyaset yasağı getirilmesi gibi bir karar alınır. Böylece hem halkın gazı alınır, hem de AKP kapatılmayarak tansiyon düşürülür” dedim.
Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türbanı serbest bırakan yasayı iptal etmesinden sonra bu tahminim daha da güçlendi.
Herkes, “Yüksek mahkemenin türban kararı, AKP’nin kapatılma davasına da emsal temsil eder” diye yorumlar yapıyor bugünlerde. Ben tam tersini düşünüyorum ve hatta neredeyse eminim ki, AKP ka-pa-tıl-ma-ya-cak… En çok hazine yardımı kesilir, belki bazı kişeler de siyasetten men edilir. Sonuçta da ne şiş yansın ne kebap örneği, hem “laiklik elden gidiyor” diyenlerin öfkesi yatışır, hem de “halkın yüzde 47’sinin iradesi kapatılamaz” diyenler memnun edilmiş olur.
Gerçi herkes bir şeyin ucu kendisine dokununca feryat edip, demokrasiden, adaletten, hak-hukuktan bahsediyor; konu başkası olunca sesini çıkartmıyor ama, aklı selim düşünüldüğünde bir partinin kapatılması kadar adaletsiz bir uygulama yok. Eğer bir partinin yöneticileri, sorumluları; yetkilileri yasalara, anayasaya uymayan söylemler ve uygulamalar içinde olursa, o kişiler cezalandırılmalı… Hiçbir sistem, kendisini yok edecek, varlığına kasteden davranışlara izin vermez. Bunun tartışması bile olmaz. Ancak, böyle durumlarda cezalandırılması gereken, kişiler olmalıdır. Topyekün, kurumsal bir ceza, çağdışı bir yaklaşımdır.
Bugüne kadar Türkiye’de onlarca parti kapatıldı. Bugün de aynı yasalar geçerli. Şimdiye kadar parti kapatmalara karşı çıkmayanların ve yeterli çoğunlukları olduğu halde yasayı değiştirmeyenlerin, aynı şey kendi başlarına gelince demokrasi havarisi kesilmesi de hiç inandırıcı değil. Bunun adına “herkes, sadece kendisi için demokrat” denir.
Anayasa Mahkemesi’nin türban konusunda aldığı kararın bir başka boyutu daha var… Yüksem Mahkeme kararları, içtihat teşkil edeceğinden ve bundan sonra benzer biçimde mahkemeye getirilecek konularda, daha önce alınmış olan kararlar esas alınacağından, bundan böyle türban yasağının kaldırılması söz konusu olamayacaktır.
Türban ve kapatma davaları birlikte düşünüldüğünde ve çıkan karara bakıldığında şöyle bir özet yapılabilir bence… AKP, türbanı diyet ödemiştir ve bu diyet karşılığında, kapatılmaktan kurtulacaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkında vereceği karar ne olursa olsun; Türkiye’nin parti kapatma ayıbından kurtulması gerekir. Herkes kendisi için değil, gerçek anlamda demokrat olma erdemini göstermeli ve hangi yelpazede, hangi eğilimde olursa olsun hiçbir partinin kapatılmaması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Meclis Başkanı bu sözü söylediğinde, herkese oh dedirtecek bir karar nasıl olur diye epeyce düşündüm.
Sonunda kendi kendime “Olsa olsa Anayasa mahkemesi, türban yasağını kaldırmaz. AKP için de hazine yardımının kesilmesi veya bazı AKP yöneticilerine siyaset yasağı getirilmesi gibi bir karar alınır. Böylece hem halkın gazı alınır, hem de AKP kapatılmayarak tansiyon düşürülür” dedim.
Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türbanı serbest bırakan yasayı iptal etmesinden sonra bu tahminim daha da güçlendi.
Herkes, “Yüksek mahkemenin türban kararı, AKP’nin kapatılma davasına da emsal temsil eder” diye yorumlar yapıyor bugünlerde. Ben tam tersini düşünüyorum ve hatta neredeyse eminim ki, AKP ka-pa-tıl-ma-ya-cak… En çok hazine yardımı kesilir, belki bazı kişeler de siyasetten men edilir. Sonuçta da ne şiş yansın ne kebap örneği, hem “laiklik elden gidiyor” diyenlerin öfkesi yatışır, hem de “halkın yüzde 47’sinin iradesi kapatılamaz” diyenler memnun edilmiş olur.
Gerçi herkes bir şeyin ucu kendisine dokununca feryat edip, demokrasiden, adaletten, hak-hukuktan bahsediyor; konu başkası olunca sesini çıkartmıyor ama, aklı selim düşünüldüğünde bir partinin kapatılması kadar adaletsiz bir uygulama yok. Eğer bir partinin yöneticileri, sorumluları; yetkilileri yasalara, anayasaya uymayan söylemler ve uygulamalar içinde olursa, o kişiler cezalandırılmalı… Hiçbir sistem, kendisini yok edecek, varlığına kasteden davranışlara izin vermez. Bunun tartışması bile olmaz. Ancak, böyle durumlarda cezalandırılması gereken, kişiler olmalıdır. Topyekün, kurumsal bir ceza, çağdışı bir yaklaşımdır.
Bugüne kadar Türkiye’de onlarca parti kapatıldı. Bugün de aynı yasalar geçerli. Şimdiye kadar parti kapatmalara karşı çıkmayanların ve yeterli çoğunlukları olduğu halde yasayı değiştirmeyenlerin, aynı şey kendi başlarına gelince demokrasi havarisi kesilmesi de hiç inandırıcı değil. Bunun adına “herkes, sadece kendisi için demokrat” denir.
Anayasa Mahkemesi’nin türban konusunda aldığı kararın bir başka boyutu daha var… Yüksem Mahkeme kararları, içtihat teşkil edeceğinden ve bundan sonra benzer biçimde mahkemeye getirilecek konularda, daha önce alınmış olan kararlar esas alınacağından, bundan böyle türban yasağının kaldırılması söz konusu olamayacaktır.
Türban ve kapatma davaları birlikte düşünüldüğünde ve çıkan karara bakıldığında şöyle bir özet yapılabilir bence… AKP, türbanı diyet ödemiştir ve bu diyet karşılığında, kapatılmaktan kurtulacaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkında vereceği karar ne olursa olsun; Türkiye’nin parti kapatma ayıbından kurtulması gerekir. Herkes kendisi için değil, gerçek anlamda demokrat olma erdemini göstermeli ve hangi yelpazede, hangi eğilimde olursa olsun hiçbir partinin kapatılmaması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Mehmet Atılgan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder