4 Mart 2009 Çarşamba

Gençlik nereye gidiyor?

Gençlik, toplumun en dinamik kesimidir.

Onun için de, tüm aktivitelere en uygun çağdadırlar.

Daha hareketlidirler, daha heyecanlıdırlar, risk almaya daha yatkındırlar.

Belki zaman zaman duygular, aklın önüne geçer ama; yine de gençlerin idealleri için göze aldıkları, ileriki yaşlara göre çok fazladır. Günü kurtarmak, çıkar endişesi; ideallerinden sonra gelir…

Tabi, genç tanımı da duruma, konuma göre değişir.

50 yaşında birisi ölür; “Çok genç gitti” denir.

34-35 yaşındaki bir futbolcuya “yaşlandı” denir.

40 yaşında doğum yapan bir kadına “Bu yaşta çocuk mu yapılır?” derler.

Fakat, genel olarak 2 yaşına kadar bebek dediklerimize, 15 yaşına kadar çocuk; 30 yaşına kadar genç; 50-55 yaşına kadar orta yaşlı ve sonrasına yaşlı deriz.

Çocukların, gençlerin yaşamları, yetişme tarzları da dönemlere göre değişir.

Bizim çocukluğumuz misketle geçti, şimdiki çocuklar disketle büyüyor.

Bizden önceki ve bizim dönemimizin gençliği ile, şimdiki gençlik arasında da dünya kadar fark var.

Örneğin bizim dönemimizde gençler esas olarak iki büyük gruplaşma içerisindeydi. En büyük grup, sağ olsun, sol olsun; ülke ve toplum için idealleri olan siyasal örgütlenmeler içerisindeydi. Bunun dışında gençler, ya sadece okullarını düşünüp, gelecek için yollarını çizerler, ya da günübirlik eğlence içerisinde lüpken bir yaşam seçerlerdi.

Şimdilerde de iki büyük gruplaşma var ama nitelikler tamamen farklı. Gençler, ya en iyi üniversiteye girmek ve o okulu bitirip en gözde mesleklerde yükselmek için tüm toplumsal kaygılardan uzak kişisel bir kurtuluş yolunu tercih ediyorlar; ya da çete, mafya özentisiyle az emekle rahat bir yaşam elde etme peşinde yasa dışı yollara başvuruyorlar. Bunun dışında mütevazı bir yaşam seçip işinde, gücünde olan genç sayısı hiç de çok sayılmaz. Hele toplumsal kaygı taşıyıp, olumsuzluklara tepki veren, siyasal etkinliklere katılan gençlerin sayısı (Ülkü Ocakları çevresini saymazsak) yok denecek kadar azdır. MHP dışındaki partilere bir bakın; ne CHP’de, ne AKP’de, ne DYP’de ciddi bir gençlik kolları çalışması göremezsiniz.

Oysa, bir ülkenin siyasal sürecinde gençler yoksa, o ülkenin geleceği de yoktur.

60’lı ve 70’li yıllarda gençler iki siyasal örgütlenme içinde olurlardı. Sağcılar MHP’li; solcular çeşitli sol gruplarda yer alırdı. Bu gençlerin yaşları 30’u geçtiğinde MHP’liler AP’ye doğru; solcular da CHP’ye doğru yönelirlerdi… O dönemde, 30 yaşın altında olup da, AP’liyim veya CHP’liyim diyenler yadırganır, “Şimdiden durulmuşsun. Yaşlanınca nereye gideceksin” diye sorulurdu. Şimdilerde gençler bırakın siyasi etkinliklere katılmayı, partilerin, hangi partinin ne ideolojide olduğunu bilmiyor…

Hiç kimse elbette ki 80 öncesindeki kaos günlerini istemez. Ama siyasi örgütlenme içerisinde olan gençlerin ideolojilerle hareket etmesi sonucu, yurt sevgisi, toplumsal sorumluluk da kazanırlardı. Belli bir örgütlenme içerisinde olduklarından hep göz önünde olurlar, dürüst bir kimlik sergilemek zorunda kalırlardı. Kısaca oto denetim vardı. Tek yanlışlık, belli güçlerin provokasyonlarıyla şiddete yönelmeleriydi. Şiddetten uzak, siyasi bilince sahip sorumlu gençlerin bu ülkeye katacakları çok şey var.

En başta belirttiğim gibi, gençler; toplumun en dinamik kesimidir ve enerji doludurlar. Bu enerjinin ülke gelişmesine, toplumun mutluluğuna yönlendirilmesi için siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine ve ebeveynlere görev düşüyor… Yoksa sadece kişisel kurtuluş yolunu tercih eden gençler, gelecek için, toplum için büyük kaygılar yaratıyor.

Mehmet ATILGAN

1 yorum:

Yaşam Tiyatrosu dedi ki...

maalesf bu ortamda sadece gençler değil, biz büyükler de kaygı duyuyoruz. Siyaset aşure gibi karmakarışık. Hani biz yolun yarısını çoktan geçmiş olsakta evlatlarımız adına kaygı duymaktayız. Fikirlerin birleştiği siyaset maalesef kalmadı. Gelecek korkusu gençleri siyasetten uzak tutmakta. Zira ümit veren, ideolojilerinin gerçekliğini gösteren siyasetçilerin egoist kavgaları onları siyasetten uzak tutmakta. Deli/kanlı devirleri geride kaldı. Enerjileri gelecek kaygısıyla bastırıldı. Ne üzücü.